2 Ocak 2012 Pazartesi

Tempus Fugit. Aeternitas Manet

Sizin için de öyle midir?
Yeni olan herşey benim için bir umut ve yenilenme vesilesi olabilir. Yeni yıla girerken yapılan planlar, çoğu zaman diyet programına uymak ya da spora başlamak için yeni haftayı beklemeler, yeni bir işe başladığımızda, geçmişten gelen deneyimlerin ışığı altında yapılacaklar ve asla yapılmayacaklar listeleri...
Her yeni başlangıç; yenilenme ve yenileme için bir sebebi içinde barındırabilir benim için. 


Listeler yapmak, kararlar almak, kendimize bir konuda söz vermek ve benzeri onlarca motive edici talepte bulunmak gerçekten iyidir ama kararlar, listeler uygulamaya konmadığında hiçbir şey ifade etmiyor.
Hâtta üst üste birikmiş, hayata geçirilmemiş kararlar yığını bir süre sonra demotive edici olabiliyor.


Gerçekten etkili olabilmek ve performans gösterebilmek için benim kuralım: Harekete geçmek. 
Yapmak istediklerim için, hemen bu hafta, bugün, hatta bir kaç saat içinde değil, mümkünse şimdi harekete geçmek en iyisi. Sorun şu ki; yapılması gereken ve yapmak istediğim onlarca iş arasından seçim yapmakta kimi zaman zorlandığım oluyor(du).
Yolun başındayken ben de hep "zamanı" yönetmek kaygısı ve endişesi içerisindeydim. Hâlbuki bu mümkün değil. Bunun mümkün olmadığını, Yunan adalarından birisi olan Kos'da yer alan antik asklepion'u gezerken farkettim. Tedavi amaçlı kullanılan bu müthiş antik sağlık sitesinde duvarlardan birinin üzerinde "Tempus Fugit" yazılıydı. Zaman Uçar. 
Doğrusu da budur. Zaman uçar. Ne yaparsanız yapın, zaman akar gider ve uçar. 


Mark Twain'in çok sevdiğim deyimiyle; "Okul hayatımın hiçbir zaman eğitimime engel olmasına izin vermedim."
O bakımdan, "time management" veya "zaman yönetimi" adı altında verilen eğitimlerde anlatılan zamanı şöyle yaparsanız yönetirsiniz gibi söylemlere hiç itibâr etmedim. Zamanı yönetmek bence olası değil. Size de bu tip bir eğitime katıldıysanız öğrendiklerinizi acilen unutmanızı tavsiye ederim. 


Zaman akar. Yönetilebileceğiniz tek şey "kendinizsiniz".
Benim için zaman yönetimi'nin altında yatan felsefe budur. Ne zaman ki kendimi yönetmeye başladım, işte o gün zamanın akışına âheng ile ayak uydurmaya başladım. Dalga sörfü yaparcasına hedefime keyif ve sanki uçarcasına ulaştığım an, zamanı yönetmeyi bırakıp, kendimi yönetmeye başladığım zamandır. 


Etkin ve verimli ama öncelikle keyif alabileceğim bir süreci her şeyden önce planlamak isterim. Eğer olası başarı ve keyif anlarını bilebilirsem daha çok tadına varabilirim, eğer olumsuz ve keyifsiz anları öngörebilirsem belki onlardan kurtulabilir ya da önceden hazırlık yapabilirim. 


İşe daima içinde bulunduğum ayı, haftayı ve sonra da günü planlayarak başlarım. Bu planın mümkünse uzun vadeli hedefimle alâkalı olmasına gayret ederim. İşte bu aşamada benim kendime sorduğum iki krtik soru var.
1. Bu ay yapacaklarım beni 5 sene sonra olmak istediğim yere götürmeye yardımcı olacak mı?
2. Bu ay yapmayı planladığım işleri yaparken keyif alacak mıyım?


Bu iki soruya net olarak "Hayır" cevabı veriyorsam planımı değiştiririm. 
Bu iki sorudan birine "Evet" diğerine "Hayır" cevabım varsa revize edebileceğim yerleri düzeltirim.
Bu iki soruya "Evet" cevabım varsa, planı uygularım. 


Bazen istemesek de yapmak zorunda olduğumuz işlerle ilgilenmek zorunda kalıyoruz. Hele bir de bu işler aciliyet ve hemen yapılması gereken bir zamanlama ile karşımıza çıkarsa, bir anda kendimizi kaybettiğimiz bir koşuşturmacanın içinde boğulmak mümkün. 


İşleri düzene koyarken benim izlediğim bir iki adım, umarım ki sizin için de ilhâm verici olabilir. 


Her zaman, sonuçta en çok değeri yaratacak olana öncelik verme gayretindeyimdir. Bazen yapmak zorunda olduğum ama genel gidişata çok da etki etmeyecek işleri önceliklendirmem gerekebilir. Mümkünse bu işleri (olabildiğince) delege etmeye ya da sayısını azaltmaya gayret ediyorum. 


İkinci adımda, eğer seçme şansım varsa, kalan seçenekler arasında benim için, tamamlanması en kolay olanı seçiyorum. Tamamlanması benim için kolay işler, genellikle yapmaktan hoşlandığım ya da çok fazla deneyim sahibi olduğum için hızlıca aksiyon alabildiğim işlerdir.


Son olarak, eğer mümkünse, acil olan işlere öncelik vermek istemiyorum. Bu size şaşrtıcı gelmiş olabilir. Aslında baktığım şey yine ilk iki adımda gizli. Mümkünse acil olmayan ve sonuçta yüksek değer üretecek işlere odaklanmaya gayret ediyorum. 


Yeni bir dönemde verimliliği artırmanın en önemli adımı, bence, önceliksiz ve sonuçta değer yaratmayan işlerden kurtulmaktır. Oysaki zamanımızın çoğu bu tip işlerle işgal edilmiş durumda. Binlerce örnek verebilirim. Kahve makinası başında yapılan, uzayan ve içeriği olmayan, gereksiz sohbetlerden tutun da, çalışırken aniden gelen önceliksiz bir telefona kadar pek çok şeyi bu gruba eklemek olası. Yaşam tarzımı değiştirmeye ve bu gruptaki işlere zaman ayırmamaya gayret ediyorum. (En azından daha az zaman ayırıyorum diyebilirim.)


Bazı işlerse tam tersi, hem öncelik sahibi hem de sonuçta çok ciddi pozitif değer yaratacak işler. Beğensem de beğenmesem de bu işleri yapmam gerekiyor. Kendi adıma en büyük gayretim, bu tip işlerin sayısını azaltmak, bu alana iş bırakmamak. Bir işin, sonuçlandığında yaratacağı değer genellikle pek değişmez ama işi yapma şekline ve zamanına göre önceliği değişebilir. Önceliğin aciliyet boyutuna gelmesinin nedeni çoğunlukla benim. Kimi zaman da çevresel faktörlere bağlı olarak aniden patlayıveren işlerle ilgilenmek zorunda kalıyorum. 


İşte bu aşamada, daha az yorucu ve yıpratıcı bir hayat sürebilmek ve verimliliğimi artırmak için, zamanımı daha az öncelikli ama sonucunda daha fazla değer yaratacak alanlarda geçirmeye çalışıyorum.
Özetle, yapmam gereken işlerin önceliğinin aciliyet seviyesine gelmesine izin vermiyorum. Beş gün sonra yapabileceğim bir işi mümkünse bugün bitiriyorum. Tam Türkçe tabiriyle, yumurta kapıya dayanmadan önce, onu kırıp omlet yapıyorum.


Zaman Uçar. Hızla akıp gider. Kimseyi beklemez. O bakımdan yönetilemez. Ama Virgil'in dediği gibi zaman sonsuzluğa uçar, sonsuzluğu getirir. İşte o kalıcı olandır.
Zaman uçar. Sonsuzluk kalır.
Bu sene sonsuzluğa bir eser bırakacağımız yıl olsun.

Hiç yorum yok: